Erken çocukluk eğitim kurumları ve ilköğretim birinci sınıfları programlarına kaydolan öğrencilere matematik öğretmeye çok hevesliler. Matematik öğretmenin tanımı sadece aritmetik içerikli ders işlemek veya etkinlik uygulamak ise bu tarz bir öğretim için inanın 7 yaş bile çok erken…
“Okullarda eğitim neden verilir?” sorusuna verilen; “toplumların gereksinim duyduğu bireyleri yetiştirmek ve geleceği yapılandırmak” cevabını önemsiyorum. Günümüz toplumunun, ister Türkiye’de ister başka bir ülkede, matematiğin aritmetik ve işlem becerisine indirgenmiş bilgisine sahip bireylere değil matematiksel düşünen ve problem çözen beyinlere gereksinimi vardır. Okullarımızda ise çocuklarımız matematik adı altında çoğu zaman sadece işlem yaparak ders saatlerini doldurmaktadırlar ve bunun doğal sonucu olarak TIMSS ve PIRLS projeleri ile PISA gibi uluslararası sınavlarda ülkemiz her seferinde ortalama başarının altında kalmaktadır. Örneğin, matematiğin günlük yaşamla ilişkisi ve matematiksel akıl yürütme becerisini ölçmeye yönelik PISA sınavına ülke olarak ilk katılımımızda (2003) başarımız 40 ülke arasından 35. olmak idi. Problem çözen ve matematiksel düşünen bireyler için çocuklarımızı sayılarla işlemlerle değil matematiğin esas yüzüyle tanıştırmamız gereklidir…
Nedir bu matematiğin esas yüzü?
Çocuğun daha iki yaşından itibaren merak etmenin doğasıyla çevrelenmiş dünyasında sorduğu sorulara verilen yanıtlarla geliştirdiği mantıksal düşünmeyle başlar matematik… Daha iki yaşından itibaren… Cemal Yıldırım Matematiksel Düşünme kitabında, matematiksel düşünmenin evdeki lambanın neden yanmadığına dair sorulan soruların içinden başladığına vurgu yapar. Öğrenmek için çocukların elindeki en önemli araç soru sormaktır. Gerek anne-baba gerekse öğretmen olarak bu aracı çocuğun dünyasıyla beslediğimizde matematiksel düşünmenin temellerini atmış oluruz.
Örneğin, saat 7`de güne başlayan üç yaşındaki bir çocuğun hayatında fark edemeyeceğiniz kadar matematiksel öğe vardır. Kahvaltı, ara öğün, öğle yemeği ve akşam yemeklerinin aynı saatte olması onu zaman kavramıyla tanıştırır. Sabah kalkıp alt değiştirme, giyinme, yüz yıkama, vb. şeklindeki günlük uğraşların belli sırayla tekrar edilmesi örüntü kavramının ta kendisidir. Çocuğunuzun “neden?” sorusuna vereceğiniz tüm mantıklı yanıtlar ve onun bu yanıtlar sonrasında soracağı yeni sorular matematiksel düşünmenin kapısını aralamak için toplama işleminden daha önemli bir araçtır. Beraber yapılan bir sabah yürüyüşünde doğanın geometrik, simetrik, asimetrik birçok görüntüsüne rastlayabilirsiniz. Bunun için şekillerin çizili olduğu ve bu şekillerin kaç tane olduğunun çizildiği bir çalışma kitabına gereksiniminiz yoktur. Çocuğun kendini bütün olarak güvende hissedeceği bir doğal öğrenme ortamında onu problem çözme ile tanıştırabilirsiniz.
Çok iyi bilinen 2 yaş sendromunun tipik özelliği olan `her şey benimdir` duygusu ve bunun zihinsel surecinde olan çocuk için arzulanan bir nesnenin birden fazla yaşıtıyla aynı ortamda bulunması bile, o çocuk için problem çözme becerisini başlatır. Çocuğun yaptığı bir davranışın doğal sonucunu görmesi, matematiksel düşünmedeki neden-sonuç ilişkinin temelidir. Örneğin, boyama yaptıktan sonra, yere dökülenleri temizlemek durumundayım. Diğer bir deyişle, 2 kere 2 eşittir 4`tür.
Yukarıdaki örneklerden de anlaşılabileceği gibi, matematiksel düşünme ve problem çözme çocukların konuşmaya başlamadan önce bile bu kadar hayatında yer alırken, bu yaştaki çocukların kaydoldukları bazı okul öncesi kurumların programlarına baktığımda; matematik adı altında yaptırılan işlem yeğini ile kurumların gurur duyduğunu ve bunu bir vitrin ögesi olarak kullandıklarını görüyorum. Çocuğumu göndereceğim son okul `biz matematikte çok iyiyiz, 2-3 yaşındaki çocuk grubumuza saymayı öğretip, toplama işlemi yaptırıyoruz` diyen bir okuldur. Bırakın çocuklar o yaşta oynasınlar, bahçeye çıkıp temiz hava alsınlar, spor yapsınlar, arkadaş edinsinler, çevrelerindeki ve doğadaki matematiği keşfedebildikleri kadarıyla keşfetsinler, arkadaşlarıyla aralarındaki olası sorunlara farklı çözümler getirsinler. Öğretmenlerin de esas görevi böylesi bir öğrenme ortamı içinde çocuğu destekleyecek şekilde rehberlik edebilmektir, aritmetik yığını ile boğulmuş öğrenciye bir tane daha fazla çarpma işlemi yaptırmak için ödev vermek değil… Toplumları değiştirecek bireylerde, öğretmenlerde matematiğin bu bahsettiğim esas yüzünü keşfedenler ve sahip olanlar olacaktır…
Oylum Akkuş İspir
Doçent Doktor
Hacettepe Üniversitesi
Matematik Eğitimi Anabilim Dalı