“Çocuklar
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları kendiniz gibi olmaya zorlamayın
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever” *
Çok sevdiğim bir şiirdir. Otuzlu yaşlarına yaklaşan, 7 yıldır öğretmen olan biri olarak savunduklarımı özetliyor. Hala ailesi tarafından ısrarla yönlendirilmeye çalışılan bir evlatsanız hele. Bu yönlendirme isteğinin kökeninde Türk aile gelenek görenekleri ve ataerkil düzenin etkisi çok fazla. Bir çocuğa sahipsek eğer, çocuğun bütün bakımını ve yetiştiriciliğini yaptığımız için onunla ilgili tüm kararları vermemiz gerektiğine inanıyoruz. Üstelik en iyiyi en doğruyu anne babaların bildiğinden emin olarak. Çocuklarına fanusta beslediği balık gibi davranan ebeveynler tanıdım. Yaparak, yaşayarak öğrenmenin muazzam keşfediciliğinden uzak, çocukları için ortam hazırlama telaşı içerisinde oradan oraya koşturan aileler var. Sürekli çocuklara bir şeyler öğretmeye çalışan yetişkinler sardı etrafı. Bunu yaparken de: “Dokunma, yapma, otur, uslu çocuk ol!” diye sınırlandırıyorlar üstelik.
Bunun yanı sıra çalışkan, özgüveni yüksek ve toplum tarafından kabul gören, başarıları olan çocuklar istiyorlar. Aşırı sevgiden mi yoksa bencillikten mi bu kadar aidiyet duygusu çözmek zor. Çocuklarınızı özgür bırakın, onlara bir şeyler öğretmek için çabalamayın.
Bu devirde ebeveyn olmak zor diyoruz ya, ben tam tersini düşünüyorum. Bu devirde çocuk olmak zor. Çocuklarla yaptığımız bir anket çalışmasında “ Anneler en çok ne der?” sorusuna %90 “ yapma” der cevabını aldığımızda da hiç şaşırmamıştım, çünkü çocuklar hep yanlış şeyler yapar ve anneler ne yapılmaması gerektiğini söyleyen bir kontrol mekanizmasıdır. Hepimiz ne kadar da mükemmele odaklanmışız. Bireysel farklılıkları, çocukların farklı istek ve tercihlerini kabullenemiyoruz. Çünkü biz ailesiyiz o düşünemez ki küçük, karar veremez, sonra çok üzülür, hep kıyamadığımızdan. Biz çocuğun 3 köfteye doymasına rağmen 5 köfteye doyabileceğini bilen ve ısrar kıyamet onu bitirten her şeyi en iyi bilen ebeveynleriz. Halil Cibran’ın da dediği gibi onlara sadece sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil. Hayatının ilk yıllarında bakıma ve bizim korumamıza ihtiyacı var evet. Fakat büyüdükçe kendi keşiflerini kendi yapan, tek başına deneyimleyerek öğrenen, kendi dünyalarını oluşturan canlılar. Tıpkı doğadaki diğer canlılar gibi. Onlar sizden bir parçayla dünyaya gelen farklı parçalar. Sizin göreviniz onu sevmek ve onun yanında olmak. Çocuklarınız kendinize bağımlı hale getirebileceğiniz ve hayatı üzerinde sınırsız haklara sahip olduğunuz yaratıklar değiller. Çocuklarımızı bize ait bir varlık olarak görmeyi bıraktığımızda sanırım her şey daha da kolaylaşacak.
İlginç olan şu ki bunları yapan yetişkinler, bir dönem bunların hepsine maruz kalan çocuklardı. Ne zaman kaybettiler çocukluklarını? Yoksa roller değişince işler de mi değişiyor? “Anne/baba olunca anlarsın”… atasözü kıvamına gelen bu klişede vurgulanmak istenen, bir çocuğa sahip olunca yaşanan “bana ait parça” kavramı, kendimi tamamlamak için onu mükemmel bir birey haline getirmeliyim dürtüsü mü? Bir de “ben yapamadım çocuğum yapsın” algısı var tabii. Çünkü çocuklar sizin yarım bıraktıklarınızı ya da yapamadıklarınızı yapmak için gönderilmiş tamamlayıcılar. Kendimizi tamamlamak için mi yapıyoruz çocukları, bu çok bencilce değil mi. Çocuk yapmadan önce bunları da düşünmeliyiz bence. Bir sürü misyon yüklüyoruz çocukların üzerine, onları çalışma alanımız haline getiriyoruz, şekil vermeye çalışıyoruz. Ama onların ihtiyacı olan tek şey özgürlük, ardından koşulsuz sevgi ve kabul. Bir de bunları vererek denesek çocuk yetiştirmeyi. Belki birçok şey değişir…
Bir çocuk değişir, dünya değişir…
Esra Sarıca – Öğretmen
*Halil CİBRAN