Dün akşam doğanın ortasında kendilerine keyifli bir yaşam kurmuş arkadaşlarımızın evine misafir olduk. Arazilerinin ortasında yaktıkları kamp ateşinde yetişkin sohbeti yaparken, 10 yaşındaki erkek çocukları karanlığın içinden elinde ışıklı bir tüfekle çıkageldi. Babası ise çocuğunun oyununa anında katıldı;
-Canavarların hepsini vurdun mu?”
Babanın bu sorusuna cevabı oyunun kendisi ile oldu. Karanlığa doğru çevrilen bir silah ve “dan, dannn” sesleri ile babasına kendi diliyle hala canavarları vurmaya devam ettiğini gösterdi. O karanlığın içinde kayboldu, biz ise kamp ateşinde sohbetimize kaldığımız yerden devam ettik.
Akşam her ne kadar ateş çevresi yetişkin sohbetinde kalsam da, sabaha bu olay ile ilgili bir şeyler yazacağımı bilen parçama gülümsüyordum. Neden mi? Çünkü bu babanın çocuğunun oyununa güvenme kapasitesine hayran olmuştum. Ve yazıma süpervizörüm ve deneyimsel oyun terapisinin yaratıcısı Byron Norton’ın bir sözüyle devam edeceğim;
“Çocuklar kendi iyileşmelerini bilir. Çocuğun oyununa güvenin.”
Çocuk psikoloğu ve “it’s a boy. Your son’s development from birth to age 18” kitabının yazarı Dr. Michael Thompson, çocukların silahla oynayıp, oynamamaları konusunda pek çok farklı düşünce olduğunu; ancak savaş oyunlarının gerçek hayat agresyonuna yol açması ile ilgili belirli hiçbir kanıt olmadığını söylüyor. Ayrıca ebeveynlerden gelen aşırı tepkilerin çocukların o konuya karşı ilgilerini daha fazla arttırdığını da biliyoruz. Çocuklar pek çok farklı kimliği denedikleri hayali oyunlar ile kendilerini keşfediyorlar. Bazen bir erkek çocuğun makyaj malzemeleri ile oynaması, bazen elinde bir silahla ateş etmesi, ‘öldüm’ deyip kendini yere atması ebeveynin kontrol etmesi gereken bir durum değildir. Çocuk “masuscuktan oyunun” ne olduğunu bilir. Geçenlerde aile seansına gelen bir baba bana; ‘Eğitim ve kültür seviyemiz arttıkça çocuğumuza daha çok destek olduğumuzu zannederken, oyunlarına ne kadar müdahele ettiğimizi farkettim” diye bir yorumda bulundu.
Aile oyun seanslarında şahit olduğum ebeveyn çocuk oyun sohbetlerinden bazılarını şöyle sıralayabilirim: Çocuk legoları kendi istediği gibi düzenlerken, ‘hayır, öyle değil, böyle koyuyoruz’; çocuk parmağını silah gibi kullanıp ‘dannn’ derken ‘biz silahla oynamıyoruz’; çocuk örümcek oyuncağı annenin omzuna atınca oyundaki korkmuş rolünü oynamak yerine ‘aaa, ne tatlı bir örümcek bu’… İster ebeveyn ile, ister kendi başına, isterse başka çocuklarla oynasın, oyunun yönetmeni çocuğun kendisidir. Bazen düşünüyorum; ‘çocukların oyununa bu derece müdahele etmemizle, çocukların oyun kuramamaları ya da oyundan sıkılmaları arasında bir ilişki var mı’ diye.
Hayali oyun ile çocuk; dürtü kontrolü, sembolik düşünme, ve başkalarının penceresinden görme gibi pek çok beceri kazanıyor. Hayali oyunda çocuk; ölümün içinde dirilebilir, milyonlarca yıl öteye gidip gezegenlerle savaşabilir, süper kahraman olup dünyayı kurtarabilir, kötü adam rolünü oynayabilir. Hayatın kendisi çocuk için metaforlarla anlam buluyor. Çocukluk pek çok güçsüzlükle dolu bir dönem. Silah bazen çocuk için kontrolü simgeliyor olabilir. Okulda öğretmeni tarafından ezilen bir çocuk belki evde dinazorlar tarafından kapana kısılmış bir silahşör oyununu oynayabilir. Çocuk oyunla güç kazanır, olayları anlamlandırmaya çalışır. Belki oyuna anne babayı da katar ki, o oyunun içindeki rol ile günlük hayatta yaşadığı duyguyu onlara aktarabilsin diye. Ebeveyn ‘neden okulda olanları hiç anlatmıyor bu çocuk’ derken, aslında çocuk oyunu ile anlatıyordur. Sadece biz ebeveyn olarak oyun ile dinlemeyi bilmiyoruz. Ebeveyn çocuğunun yönlendirmesi ile dinazor tarafından kapana kısılmış bir silahşörün korkusunu oynadığında, yaptığı şey çocuğunun duygusunu onun dilinden dinlemek oluyor. Olayları her zaman bilişsel bir yerden anlamak ve konuşmak durumunda değiliz. Tek yapmamız gereken çocuğumuzun bize oyunda verdiği rolü oynamak. Ya da çocuğumuz arkadaşları ile bir araya geldiğinde oyunlarını yönetmeye kalkmadan onlara oyun alanı tanıyabilmek.
“İsterseniz lego oynayın, isterseniz kitap okuyun” onlara alan vermek olmuyor. Kendi aralarında kendi seçimleri ile kendi hayali oyunlarını bulmalarına izin vermek demek, ortadan tüm teknolojik aletleri kaldırıp, ‘sıkıldık’ deseler bile şefkatle o alanda kalmalarına destek vermek anlamına geliyor. Ebeveyn olarak o anlarda bizden çıkan ‘şunu ya da bunu yapabilirsiniz çocuklar’ oluyor çoğu zaman. O zaman onlar da buna karşı çıkan başka bir savunma mekanizması ile devam ediyorlar bu konuşmaya. Oysa ihtiyaçları olan ‘evet ya, sıkılmak zor bazen, ne oynayacağınızı bilemeyince haklı olarak böyle hissediyorsun’ gibi duyguyu anlayan bir yerde kalıp, çözüm üretmemek. Ama bir yandan da sınırı delmemek, yani o teknlolojik aletleri ortaya çıkarmamak.
Oyun ile çocuk korkuları ile başediyor. O silahla görünmeyen canavarları vururken, aslında savaştığı kendi korkuları. Belki karanlık korkusu, belki ebeveynden ayrı kalma korkusu, belki ölüm korkusu kimbilir. “Ne kadar mı sürer, nereden mi anlayacağız ne korkusu olduğunu” sorularınızı duyar gibiyim. Bunların hiç bir önemi yok. Ne korkusu olduğunu ebeveyn olarak bilmek zorunda değiliz. Çocuk bunlarla bilinçaltında savaşacak, biz de ebeveyn olarak bilinçaltının yapması gereken işe müdahele etmeyeceğiz. Ve çocuk ne zaman bu tür oyunlar oynamaktan vazgeçerse, ihtiyacı da o zaman sona ermiş demektir… Bizim işimiz izlemek ve doğru sınırları koymak.
Çocuk elinde silahla diğer çocuğu vurabilir. Ve diğer çocuk yere düşebilir. Oyunun içinde eğlence, korku, ve daha pek çok duygu uçuşabilir. Ancak bir çocuk bir diğerinin istemediği şekilde canını gerçekten acıtan bir oyuna girerse, işte ebeveyn olarak burada müdahele ederiz. Agresif oyun ile agresif davranış arasında fark var. Eğer çocuk agresif davranışlar sergiliyorsa, kelimeleri ya da hareketleri ile başkalarının canını acıtan bir yerden; o zaman bir ebeveyn olarak bir sorun olduğunu düşünür ve sebebini araştırabiliriz.
Çocukların oyunu içinde ‘erkek çocuk böyle oynamaz, bu oyuncak ile oynayamazsın’ dedikçe ‘olduğun gibi iyi değilsin, benim söylediğim şekilde iyisin’ mesajını da varmiş oluyoruz. Bırakalım çocuklar kendi oyunlarını kendi istedikleri şekilde oynasınlar.
Evine gittiğimiz arkadaşımız çocuğuyla oynarken tüm bunları nereden mi biliyordu! Muhtemelen hiçbirini bilmiyordu. Ancak sezgilerine ve çocuğunun oyununa güveniyordu. Bu yazıyı yazarken hiçbir ebeveyne gidip de çocuklarınıza silah alın demiyorum; ancak çocuklarımız silahla oynamak istediğinde, müdahele edeceğimiz yerin davranış mı, yoksa oyun mu olduğunu iyi düşünmeli…
Uzman Psikolog
Nilüfer Devecigil