İlkokul bittiğinde doğduğum büyüdüğüm şehirden taşınacağımızı öğrendim. Kökler, bağlar, ilişkiler, yaşanmışlıklar… Öyle çok gidiş barındırıyordu ki bu taşınma sözcüğü, küçücük aklımla kocaman elvadalar birikiyordu ellerimde. Gidiş gününden kalan bir an var aklımda, bakkalımız Salim Amca, bir kese kağıdı içine benim ve kardeşimin sıkça aldığı gofretlerden, cikletlerden koymuş ve hediye olarak ayrılırken vermişti. Mahalle bakkalının kokusu, dikkatle düzenlenen rafları, ne istediğinin hemen bilinmesi, tanınıyor olman, paran olmasa da sonra getirebilecek olman, geçmişin yaşanmışlıkları. Mahalle bakkalları, zincir marketlerin, AVM kültürünün üstümüze gri bir örtü gibi çökmesiyle yok oluyor. Aynı gri kapitalist örtü sadece mahalle bakkallarını değil bir yaşam şeklini toptan yok ediyor.
Zincir süpermarketler gibi zincir okullar da moda. Çocuğunuzun altındaki bez çıktığında bu zincir okullara kaydını yapıp, meslek sahibi bir yetişkin olarak teslim alabiliyorsunuz. Bu zincir okullar ne kadar harika olduklarını anlatırlarken sıklıkla sosyallikten, çok kültürlülükten söz ediyor. Anaokuluna giderken güvenlik görevlisi Mehmet Abi karşılıyor onları, on beş yıl aynı kampüste eğitim alıp tüm yıllar boyunca aynı Mehmet Abi ile karşılaşıp çocuğumuzu çok yönlü yetiştirdiğimizi düşünüyoruz.
Kapitalizm, “fast food” kültürünü yarattı ve damak tadını, yemek kokusunu, mutfağın büyüsünü, ustalığın önemini bir kenara iterek hızlı yoldan doymanın önünü açtı. Hedef doymaksa diğerlerine ne gerek vardı, hızlı ve ucuz yoldan bunu halledebiliyordun işte. Bu kültür sonuç olarak bizlere obeziteyi hediye etti. Damak tadı, taze yiyecek ve buğuya karışan koku ağır ağır yok oldu. Mutfakta yani tezgahın arkasında kimin olduğunun artık bir önemi kalmadı. Hepimiz biliyoruz ki o tezgahların arkasında hiçbir güvencesi olmayan, üç kuruşa saatlerce çalıştırılan, alın terinin karşılığını arama şansları olmayan emekçiler eziliyor.
Zincir okulların da ışıklı tabelalarda menülerini sergileyen “fast food” merkezlerine benzer özellikleri var. Işıklı tabelalarında okulda sizlere neler sunduklarını sıralıyorlar. TEOG başarıları mı istersiniz, çocuğunuzu bekleyen o hayal ötesi sosyal yaşamı mı, STEM eğitimini mi, kodlamayı mı, dramayı mı, baleyi mi, basketbolu mu, buz patenini mi, beş çeşit serpme kahvaltıyı mı, ikindilik atıştırmasını mı… Bu okulların tabelalarında, broşürlerinde neredeyse yok yok. Bu ışıklı tabelaları ile her gün menülerini geliştiren zincir okullar müşterilerine göz kırpıyor.
Nasıl ki “fast food” zinciri açmak için yemekten anlamanız gerekmiyorsa okul açmak için de eğitimden anlamanız gerekmiyor. Arazi sahibi olmanız, müteahhit olmanız, paranız olması önemli, yeter ki iyi bir franchising sistemi içinde kendinize yer açın. Büyük bir alana kurulan zincir okullarda tezgahın arkası için aranan öğretmenler, aynı fast foodlarda olduğu gibi işsizliğin bu kadar yoğun olduğu ülkemizde, atanamayan binlerce öğretmenin olduğu alanda kolay bulunuyor. Özel okullarda, sendikalı olamayan öğretmenler birçok sosyal haktan yoksun şekilde zor şartlar altında, düşük ücretlerle haftanın altı günü çalıştırılıyor. Hızlı yemek kültüründe karın doyurmanın esas olduğu gibi, fast food okullarda da müfredatın işlenmesi yetiyor. Kimsenin eğitimin kokusuyla, neşesiyle, damak tadıyla ilgilendiği yok. Fast food kültürünün bize armağanı obezite, bu zincir okul kültürünün bize armağanının ne olduğunu sorgulamamız gerekiyor. Bu sistem içinde sorgulama becerisine sahip kalabilirsek…
Zincir okullar için kayıt almak en önemli hedef, birçok okul müdürünün başarısı için ölçüt iyi eğitim değil, kayıt oranındaki başarı. Kâr hesabı, kayıt oranlarına bağlı olarak ortaya çıkıyor. Kayıt artsın diye, yıllarca bu sistemin içine erken girilmesi önemseniyor. Bu durumun sonucu olarak okullar da farklı söylemlerle en küçük yaş grubunu okullara çekmek için uğraş veriyor. “Okul kültürümüzle ne kadar erken yaşta tanışırsa o kadar rahat eder.” Gören de kraliyet ailesine minik prensler ve prensesler yetiştiriliyor zanneder. Birçok aile bu satış yönteminden etkileniyor, birinci sınıfa başlayacağı okulun ana sınıfına kayıt olmayı çok önemli zannediyor. Küçük yaşta orda başlasın, okulunu tanısın, alışsın, okul okul gezmeyelim, bir an evvel okul sorununu çözelim, birinci sınıfta yer olmaz ve daha bir çok nedenle aileler mahalle anaokulları yerine zincir okulların ana sınıflarını tercih ediyor.
Farklı sosyal çevrelerin çocukların gelişimini olumlu etkilediği biliniyorken çocuklarımızın aynı sosyal ortamda tüm okul hayatlarını geçirmelerini istiyoruz.
Oysa gözden kaçırdığımız bağımsız iyi mahalle anaokulları çocuklarımız için hala büyük şans. Ailede başlayan ilk sosyal yaşamın ardından zincir bir okulu tercih etmek zorunda değiliz. Sayıca kalabalık bu okullar yerine, mahalledeki bağımsız anaokullarını tercih etmek, çocuğumuz için kokusu yıllar geçse de anımsanacak bir deneyim olabilir.
Zincir okulların aksine bağımsız mahalle anaokulları farklı eğitim anlayışlarıyla oyun odaklı bir eğitimi önemsiyorlar. Büyük bir yemek firması yerine mutfaklarında pazardan aldıklarıyla kendi yemeklerini yapıyorlar. Çocuğunuzu bir şubedeki bir sayı olarak görmeyip, ailenin bir parçası olarak kabul ediyorlar.
Kapitalizmin ışıklı tabelalarına, süslü ambalajlarına inat, yaşamın kokusuyla izler bıraktığı anlardan vazgeçmeyelim.
mujdatataman@gmail.com